“Kadın hakları
konusunda gerçekten geride olduğumuz dönemler geride kalmış olabilir. Ancak
kadın ‘adını’ kazandıkça, aile müessesesi kaybetti. Zira bu anlayış, kadını
ailenin dışında var etme motivasyonuyla hareket eden, evi sadece hapis olunan
bir mekân olarak kodlamıştı. Hâlbuki evin, kadın öznelliği için yeri ayrıydı.
“Kendine ait bir oda”sı olmayan kadınlar olmalıydı mesele; kadını ve dolayısıyla
erkeği ailesizleştirmek değil. Ancak erkeği yenilmesi gereken bir rakip olarak
bir kere kodlayınca, diğer düğmeler de doğru iliklenemedi.”
Sosyolog-Yazar Hilâl Kaplan, uzun zamandır yapılması gereken bir tartışmanın kapılarını aralıyor. Bu kitap aslında bir “ilk söz”… Aile değerlerinin erozyona uğramasına dair özelde muhafazakâr kesim, genelde de toplumun geniş kesimleri rahatsızlıklarını uzun süredir dağınık biçimde ifade etse de henüz derli toplu biçimde ortaya konulamamıştı.
Elinizdeki
kitap, dünyadaki güncel gidişatın yansımalarını sosyal teori ile harmanlayarak
analiz edip “içerden ve buralı” bir reddiye ortaya koymayı amaçlıyor.