Röportaj: Göksan Göktaş
Sahnede 50 yılı deviren, büyük usta Ahmet Özhan’ın hayat hikayesi,
gazeteci Ahmet Tezcan’ın kaleminden, Turkuvaz Kitap etiketiyle Ayrılık
Yaman Kelime adıyla yayımlandı. Bu vesileyle Ahmet Özhan’la hayat
hikayesinden Türkiye’nin bugününe uzanan bir söyleşi yaptık. Ahmet Özhan
“Mülayim bir adamımdır ama biri vatanıma, devletime, dinime laf ederse gözünün
yaşına bakmam” diyor.
Sahnede 50, varlık
aleminde 70 yılı deviren bir koca çınar... Ahmet Özhan... Sesiyle ruhları
okşayan, şifa dağıtan; tasavvufla adı hep aynı hizada yazılan bir müzik adamı.
Sinema filmlerinde de oynadı, televizyon dizileri de çekti. Hareketli, dolu
dolu bir ömrün icracısı. İşte büyük ustanın hayatı, gazeteci Ahmet Tezcan'ın
hazırladığı, Turkuvaz Kitap'tan yayımlanan Ayrılık Yaman
Kelime / Ahmet Özhan Kitabı adlı eserde toplandı. Kitabın
alt başlığı ise Bir A.Ş.K Hikayesi. Neden mi A.Ş.K? Ömrünü aşka
adamış büyük ustanın gerçek adının baş harfleri bunlar. Ahmet Şükrü
Katıöz... Ahmet Özhan'lığı sahneleri titretmeye başladıktan sonraya
tekabül ediyor. Aile Konya-Karamanlı olsa da emniyet amiri rahmetli babasının
diyar diyar gezmesinden dolayı Urfa'da doğuyor Ahmet Özhan. 1950 yılının, 26 Ağustos'unda:
"Babacığımın memuriyeti dolayısıyla bulundukları Urfa'da 1950 yılının 26
Ağustos'unda dünyaya gelmişim. 9 ay 10 gün annemin karnında kalmışım; ondan
evvel annemin ve babamın Urfa'da yaşadıkları müddetçe Urfa'nın havası, suyu,
isotu, nesi varsa onlarla beslenerek oluşturmuş oldukları sperm ve yumurtaların
Urfa özelini de taşıdığını ben hissederim her zaman. Onun için Urfalıyım demek
bana keyif verir. Urfa, tarihi dokusu, zamansal dokusu, âdet, gelenek ve
görenekleri itibarıyla çok özel bir yerdir. Gerçi şimdi Urfalılık lahmacun
kültürüyle ifade ediliyor olsa da, aslında Fuzûlî Divanı ile ağzını açan ve o
divanı hatmederek ağzını kapayan insanların yaşadığı bir yerdir. Ayrıca
Peygamberler Şehri denecek kadar, tarihi ve manevi dokusu çok derinlere, çok
erken zamanlara uzanan bir yerdir. Bu yüzden kendimi Urfalı gibi hissetmek bana
keyif verir, zevk verir."
“SEVEN BİR ÇOCUKTUM”
Aşka
aşıklığı da küçük yaşlarda başlamış büyük ustanın. Daha sonra ilahi aşka
dönecek olan bu hisse yani "Leyla faslına" erken yaşlarda başlamış
Özhan: "Bugünlerdeki, şu çağımdaki gönlümün neredeyse bütün kainatı içine
alma arzusu, iştiyakı, o zamanlarda da isimlendiremediğim bir şekilde sevgi ve
heyecan olarak bende bulunurdu. Seven bir çocuktum ben. Kendimi hatırladığımdan
beri, çocuklar kendi aralarında konuşurlar ya hani, seninki benimki diye, ben
beni hatırladığımdan beri 'benimki' vardı hep. Hayal ettiğim ama aynı zamanda
da somut olarak yaşayan birisi vardı hep hayallerimi süsleyen. Hiç boş geçmedim
yani." Çocukluğundan beri onu alıp başka diyarlara götürecek, belki de
kendi ruhuna yaklaştıracak bir 'beyaz sakallı dede' özlemi çekmiş Özhan:
"Ben çocukluk ve ilk gençlik dönemlerimi çok büyük bir romantik
hayalperest olarak geçirdim. Şöyle bir hayalim vardı: Bir gün karşıma beyaz
entarili, uzun beyaz sakallı bir dede çıkacak, elini uzatacak ve bana, 'Gel
Ahmet, hadi gidelim' diyecek, ben de 'Peki' diyeceğim ve dedeyle gideceğiz.
Nereye bilmiyorum ama gideceğiz, bir yerlere gideceğiz. 'Bir yer' var,
neresiyse orası, bilmiyorum ama hissediyorum, 'bir yer' olmalı ve mutlaka ben o
yere gitmeliyim. Olduğum yer beni mutlu etmiyor çünkü, neden, onu da
bilmiyorum, çocuğum işte yahu, yedi-sekiz yaşında varım yokum yani, çok da
sevilen bir çocuğum, gözler üstüme titriyor, babamdan ne kadar tırsıyor olsam
da o yokken şımarıklığımın sonu da yok ama buna rağmen olduğum yer beni mutlu
etmiyor. Tatminsizlik falan da değil, varlığını hissettiğim bir yer var ve o
yere ancak aksakallı, beyaz entarili bir dede ile gidebilirim. Annemmiş, babammış,
evmiş, ararlarmış, ağlarlarmış, aklımın ucuna bile gelmiyordu." Hayatının
ilerleyen dönemlerinde bu ak sakallı dede hayali, tasavvufta, müzikte hayatının
her döneminde başka kılıklarda karşısına çıkmış Özhan'ın. "Kim bilir belki
de ben şimdi başkalarının, gençlerin ak sakallı dedesiyimdir" diyor.
“BUGÜNÜN MUHALİFLERİ DİN
KARŞITLIĞINDA BULUŞUYOR”
"Bugünün
muhalifleri aslında din karşıtlığı üzerine konumlandırıyorlar kendilerini. Ve
her sanatçı muhalif olmak zorunda gibi bir algı var. Amerikan Başkanı
'Türkiye'de iktidarı devirmek için muhaliflere destek olacağız' diyor.
Alkışlıyorlar. Çünkü devlet, millet gibi bir zaafları, kaygıları yok. 'Bunlar
gitsin de kim gelirse gelsin, isterse Amerika'dan biri gelsin o yönetsin'
diyorlar. Umurlarında değil. Ülkenin ekonomisi kötüye gitsin de ülke yıkılsın
diye umuyorlar. Bir dakika ya... Biz Orta Asya'dan beri devlet kuruyoruz.
Kimsenin hükümranlığına girmeyiz. Dolar hükümranlığı kurmaya çalışıyor Amerika.
Ona da karşı koymaya çalışıyoruz. Bugün içinde olduğumuz ekonomik döngüde
gerekirse bir ekmek yerken bunu yarım ekmeğe düşüreceğiz. Bunun mükafatını
alırız. Bakın Cumhurbaşkanımız Amerikan hegemonyasıyla birlikte dolara da 'one
minute' dedi. Bu bir tam bağımsızlık mücadelesidir. Muhalifler bunu
anlamak istemiyorlar. Yumuşak huylu bir adamımdır. Ama biri dinime, milletime,
devletime laf söylerse ağzını yırtarım. Varsın bu yolda öleyim, umurumda değil.
Hiçbir zaman kendi çıkarlarım uğruna helvaya halva demedim."
“BELEDİYE BAŞKANLIĞI,
MİLLETVEKİLLİĞİ TEKLİFLERİ ALDIM”
"Çeşitli
partilerden, belediye başkanlığından tut da Türkiye milletvekili formatına
kadar teklifler aldım. Onlar bu teklifleri açıklamadı, onlarla benim aramda
kaldı, ben açıklarsam şimdi ayıp olur ama siyaset teklifi aldım. Özellikle sağ
partiler beni tasavvufa hassasiyetimle ilişkilendirerek onlara cazip bir imaj
olacağım kanaatini taşımışlar. Fakat benim tasavvuf kültürüne olan düşkünlüğüm,
o sahadaki çalışmalarım, dini hassasiyetim tamamen insan kemâlâtı üzerinden
olduğundan bu işin ne ekonomisiyle, ne siyasetiyle barışık zamanlarım olmuştur.
Ekonomik olarak sadece çoluk çocuğa bakabilmişimdir, yetiştirebilmişimdir,
siyasetle hiçbir zaman bir ilişkim olmamıştır. Sağdan olsun, soldan olsun insan
benim için önemlidir ve de hangisi benden yardım isterse ben ona yardıma hiç
çekinmeden giderim. Öyle bir tarafgirliğim söz konusu değil."
“PEYGAMBER EFENDİMİZ'DEN
DAHA İYİ BİR NAVİGASYON YOKTUR”
"Açık açık
her yerde söylüyorum, gelmişim 70 yaşıma. Ben doğruyu söylemekle mükellefim.
Benim bir kültür adamı olduğumu A'dan Z'ye herkes biliyor. Devletimin bütün
kademeleri biliyor. Benim ne siyasetle işim vardır, ne şirketim ne holdingim
vardır. Allah'a şükürler olsun kimseye muhtaç olmadan kendimizi geçindiren bir
hayatımız var. Onun için hiçbir beklentim yok benim. Şöhretse Allah vermiş
bana, sağlığım yerinde. Şükürler olsun bir parça ekmekten mahrum bırakmıyor
Cenab-ı Hakk. Çoluğum çocuğum var, torunum var. Ben neyin peşinde olacağım.
Eşim var, kedilerim var. Daha ne isteyeceğim hayattan. O yüzden ben Cenab-ı
Hakk'ın bu lütfunda hizmetten başka hiçbir şeyin beklentisi içinde olamam.
Olursam çok hamlıktır. Bir beklenti sahibi olmak hamlıktır. Açıkça söylüyorum.
Din bir hayat prensibidir. Cenab-ı Hakk'ın bu mülkü kullanmamız için bize
vermiş olduğu prospektüstür Kuran-ı Kerim. Peygamber Efendimiz'den daha iyi bir
navigasyon bulamazsınız. Cenab-ı Hakk'tan daha güzel bir sevgili olamaz. Çünkü
o sübhandır, eksiklik diye bir şey yoktur. O her dem tazedir. Veduddur aşkın
kaynağıdır. Adildir. Benim hiçbir derdim yok biliyor musun? Sübhan olan ve adil
olan bir Rabbim var benim. Eksiklik söz konusu değil. Kimsenin hakkını,
kimsenin hakkını bırakmaz."
“ZEKİ MÜREN BENİ EVLADI
GİBİ SEVERDİ”
Zeki Müren'le aynı
sahnede olmadık hiç. Çünkü gazinolarda bir erkek solist olurdu. Ben Behiye
Aksoy, Gönül Yazar, Emel Sayın, Muazzez Abacı gibi önemli isimlerle çalıştım.
Bu arada Emel Sayın çok yakınımdır. Ailece görüşürüz... Hep öyle olmuştur. Çok
severiz birbirimizi. Zeki Müren beni evlat gibi severdi. Yanlış bir şey yapsam,
onun sözleriyle kulağıma gelirdi. Mesela ben Kemancı şarkısını söylemiştim. 'Bu
kadın şarkısı Ahmet'e gitmemiş' demişti. Aslında 'Dertli çal kemancı' falan
diyor. Bir ayrılık şarkısı ama o öyle düşünmüş. Hep benim iyiliğimi isterdi.
Karşısında bacak bacak üstüne atmazdım. Ben hiçbir kötülüğünü görmedim. Kendi
özel hayatı onu ilgilendirir. Hatta benim ilahi söylediğimi, tasavvuf üzerine
konuştuğumu falan duyduğunda da 'Hacım yine caz yapıyor' dermiş.
(Gülüyor)"
“BEN SEVDAYA SEVDALI BİR ADAMIM”
"Musikiyle ilişkimin
somutlaştığı dönemi ben hatırlamıyorum. Ablam anlatıyor bana, benim
hatırlamadığım zamanlarda dahi radyoda duyduğum şeyleri kafamda tutar, o
zamanın söyleme ve artikülasyon kabiliyeti ne kadarsa o yaşımın doğrultusunda
söylermişim. 'Ayrılık yaman kelime / Benzetmek azdır ölüme / Kim uğrarsa bu
zulüme'... Ordaki zulüme 'sülüm' dermişim. 'Kim uğyaysa bu sülüme'... Ablam
'Ne? Bir daha söyle bakayım' deyince, anlarmışım bir enayilik var, susarmışım.
Yani şarkı, türkü, hayatım boyunca kulağıma hoş gelen ne varsa kendimi bildim
bileli hem sevdalıyımdır hem de ağzımda şarkı türkü olmuştur."