logo

Mim Kemal Öke: “Kimseye biat etmedim kendimin adamı oldum”

Mim Kemal Öke:  “Kimseye biat etmedim kendimin adamı oldum”

“Kimseye biat etmedim kendimin adamı oldum”

İnsan ve toplum bilimleri profesörü Mim Kemal Öke, “Hayatımın kahramanı” dediği efsane denizci Turgut Reis’in hayatını Biat adıyla romanlaştırdı. Bu vesileyle Öke’yle hem kitabı hem de inişli çıkışlı hayat öyküsünü, kendini arama serüvenini konuştuk.

Röportaj: Göksan Göktaş

Bazı insanlar dünyanın onlara taktığı apoletlere itibar etmez. Belki de geçtikleri zorlu sınavlar onlara öğretir bunu. Asıl olan insan olmak ve insan kalmaktır. Bunu en iyi onlar bilirler... İşte 35 yaşında Türkiye'nin en genç profesörü olarak vaktiyle nam salmış yazar ve akademisyen Mim Kemal Öke de öyle bir insan. Mustafa Kemal Atatürk'ün doktoru olan, CHP milletvekilliği yapmış, kendisiyle aynı isimdeki Mim Kemal Öke'nin torunu. Nişantaşı'nda 13 odalı bir evde dadılarla büyüyor. Babası “mirasyedi” Yılmaz Ali Bey. Anne Demokrat Parti milletvekilliği ve bakanlık yapmış doktor Ekrem Hayri Üstündağ'ın torunu Melek Pınar Hanım. Ailenin tek çocuğu olarak el bebek gül bebek büyümüş... Ama kesif bir yalnızlık duygusuyla...

Bilenler bilir, Öke aynı zamanda bir mutasavvıf yazardır. O yüzden kendisini “Bir zamane dervişi” olarak tanımlıyor.

Bugün 30'lu yaşlarında olan Down sendromlu kızı Nazlı Hanım'la hayata bakışı değişiyor Öke'nin. Tüm engellilere maddi manevi yardımda bulunmak, ruhlarına dokunmak için Yaralı Ceylanlar Kulübü'nü kuruyor. Yıllardır yaralı kalplere merhem olmaya çalışıyor. Aynı zamanda bir aktör... Yakın dönemde hat sanatını konu olan Dilsiz adlı bir filmde başrol oynadı. Oyunculuğuyla da büyük beğeni topladı. Yakında filmlerin devamı gelecekmiş, öyle söylüyor.
Öke bugüne kadar pek çok kitap kaleme aldı.
Bunlardan biri de Osmanlı'nın deniz kahramanı Turgut Reis. Romanın adı Biat. Cevval bir levend olan Turgut Reis'in baş eğmeyen tavrından esinlenerek koyduğu bir ad bu Öke'nin... Zaten “Aşktan, Allah aşkından başka hiçbir şeye, kimseye biat etmedim,” diyor...

Mim Kemal Bey, tebrik ederim. Diyalogla tasvirin müthiş bir dengeyle harmanlandığı bir roman olmuş Biat... Bir sinema filmi gibi akıyor. Turgut Reis'in çocukluk kahramanınız olduğunu biliyoruz. Nereden geliyor Turgut Reis tutkunuz?

Çocukluğum Nişantaşı'nda geçti.
Herkes zanneder ki meşhur Mim Kemal Öke'nin torunu, müthiş bir hayat yaşamıştır falan... Evet müthiş bir ev, size ait olan bir apartman.
Dadı. Büyük zenginlik. Bunu artık söyleyebilirim herhalde: Çok iyi bir adamdı babam, Allah rahmet eylesin.
Ama mirasyediydi. Alkole çok düşkündü, kavgacıydı. Annemse, Allah selamet versin, akıl hastasıydı... Hâlâ öyle...
Bir huzur evinde kalıyor.
Çok yalnız bir hayatım vardı. Sokağa çıkıp top oynamama bile izin verilmezdi. “Mim Kemal'in torunu sokakta top oynamaz, eşraftansın” derlerdi. Böyle bir çocuk düşünün... Böyle bir dönemde okumaya
merakım başladı, bu okumalar beni hayatta tuttu.
Ortaokulda Abdullah Ziya Kozanoğlu'nun Türk Korsanları kitabını keşfettim ve hayatım değişti. “İşte bu” dedim. Korsan var, deniz var, kılıç var, kahramanlık var. Bir çocuğun hayal dünyası için her şey mevcut. Orada Turgut Reis'le tanıştım ve -hadi havalı olsun- “My man (Adamım)” dedim. (Gülüyor) Gece gündüz Turgut Reis'in hayaliyle yaşamaya başladım. Nişantaşı'ndaki, o hüzünlü ve yalnız hayatımdan koptum ve güverteye çıktım, denizleri kokladım, elimde kılıç gemiden gemiye rampa eden Turgut Reis'in leventlerinden biri oldum.

Kişiliğinizle özdeşleşen bir yön de buldunuz mu Turgut Reis'te?

Yay burcuyum ve özgürlüğüme düşkünüm.
Benim için ön planda olan her zaman hürriyet hissi oldu. Bir grubun, bir cemaatin, bir partinin adamı olmadım. Biat etmedim...
Bunun bedellerini de ödedim tabii. Turgut Reis de öyle biri. Yeri geliyor haklı olduğuna inanıyorsa padişaha kafa tutuyor. Ben de öyle oldum... “Bu inkılapçıların, Nişantaşı sosyetesinin çocuğu” dediler, inadına tam tersi oldum.
Dedesi mason dediler. Ben tam tersi bir hayat benimsedim. Annem bana bir şey yedireceği vakit inadına yemezdim. İstesem de yemezdim.
“Bırakın ben kendi yemeğimi kendim seçeyim” derdim. Turgut Reis'in de müdana etmeyen tavrı hoşuma gitti. Belki hayatta bunun çok acısını çektim. Herkes bana zaman zaman “Ya sen başka yerlerde olmalıydın” der. Onun faturası çok ağır olur. Çok kişiye gebe kalırsınız. Ben kendimin adamı olmak istedim hep ve hayatımdan memnunum.

DEDEM ATATÜRK'ÜN DOKTORU

Sizi bu hayatta en çok ne yordu?

Baktığınızda herkes benimki gibi bir aileye sahip olmak ister. Ama çoğu zaman “Anadolu'nun ücra bir köşesinde anasız babasız doğsam daha iyi olmaz mı?” diye düşürüm. İç dünyamı dolduracak bir anne baba figürü olmadı bende.
İtiraf etmesi bile üzücü. Bu bir...

Demek ikincisi de var...

Bir de Dedem Mim Kemal Öke. Atatürk'ün doktoru. İstiklal Madalyası sahibi. Türkiye'nin bütün girmiş olduğu savaşlarda cerrah ve röntgenci olarak kendini feda etmiş. Ama bazı çevreler tarafından Masonik bağlantıları nedeniyle eleştirilen biri. Bu eleştiriler ilerleyen yıllarda benim sırtıma yüklendi. 'Bu adam da kesin öyledir' tarzında ifadeler beni çok yordu. Nasıl bir adam olduğum bilinmesine rağmen öyle düşünenlerin varlığı beni çok rahatsız etti.

Romanı, Turgut Reis'in sesi ve bakışıyla okuyoruz. Öyle içselleşmiş bir ses ki bu sizinle, bir taraftan sizin biyografinizi okuyorum sandım. Turgut Reis'in de babasıyla sorunu var mesela. Ona, esas küçük yaşlarda tanıştığı bir mübarek zat babalık yapıyor. Aynı zamanda mürşidi bir anlamda. Sizin de böyle bir hikayeniz var mı?

Var hem de öyle ilginç ki... Talih muazzam bir kurgu yapıyor. Siz önce Turgut Reis'i rol model belliyorsunuz. O sayede denizciliğe meraklanıyorsunuz.
Her şeyi öğreniyorsunuz. Turgut Reis'in izinden, onun yaşadığı dolaştığı yerlere seyahat ediyorsunuz. Ama Turgut Reis'in bir de manevi yönü var. Bir yola bağlı... Benim de karşıma, onun kadar küçük değil ama1991 yılında mübarek bir zat çıktı. Kızım Nazlı yeni doğmuştu.
Ben bir isyan halindeydim ne yazık ki, Down sendromlu olduğu için. Sonra Nazlı'nın bana gerçekten hayatı öğreteceğini, onunla Mim Kemal Öke olacağımı bilmiyordum.
Bana tanıdıklarım “Seni Nazlı için dua almaya bir zata götüreceğiz” dediler.

Ve karşınıza kim çıktı?

Beşiktaş'ta bir eve gittik.
Ben o güne kadar tasavvufla falan ilgilenmiyorum. Eve girdim ve anlamadığım bir şekilde hüngür hüngür ağlamaya başladım zatı görünce.
Tevafuka bakın ki, bu zat Turgut Reis'in 22'inci kuşak torunu Mehmed Faik Erbil hazretleriydi. Ve onun manevi yolundandı. O benim gerçek babam oldu, hem de mürşidim.

Nasıl etkiledi sizi?

Öyle ki, onun sayesinde ben sadece kızım Nazlı için değil, tüm engelliler için çalışmaya başladım.
Bu amaçla kurduğumuz Yaralı Ceylanlar Kulübü'nün temelinde bile Mehmet Faik Erbil Hazretleri vardır. Onunla memleketin farklı yerlerindeki engelli okullarına giderdik. Arardı, “Hazırlan Beykoz'da bir sağır-dilsiz okulu var. Oraya gidiyoruz” derdi. Önce Beşiktaş çarşıya uğrayıp çamaşır, kıyafet alırdık. “Şu kadar, şu bedenlerde ver” derdi esnafa. Okula giderdik. Tam da ihtiyaçları sayıda ve bedende olurdu söyledikleri.
Tamı tamına çıkardı söylediği rakam...

İLK NAMAZIMI BİR PAPAZ SAYESİNDE KILDIM

Cambridge'e ailemin zoruyla gittim. Çift fakülte bitirdim. Tarih ve iktisat... Üniversite'de bir gün Seni papaz çağırıyor,’ dediler. Tamam,’ dedim.
Misyonerlik yapacaklar şimdi, kiliseye gitmezsen mezun olamazsın falan,’ diyecekler diye düşündüm önce. Papaz bana Burası İngiltere, din ve vicdan hürriyeti bizim için önemli. Size bir oda tahsis edeceğiz, ibadetinizi yapabilirsiniz,’ dedi. Ne diyeceğimi şaşırdım. Namaz kılmayı bile bilmiyorum. Seküler bir ailede büyüdüm. Bir Fatiha var ezberimde. Dinimi bir papaz sayesinde öğrendim. İslamiyet hakkında okumaya başladım, Arapça öğrendim. Mescitte namazı ben kıldırmaya başladım, yani imam oldum.

YENİ FİLMİM İNGİLİZ BİR ROCK'ÇININ HİKAYESİ

Eğer eğitimimi ailem değil de kendim kurgulasaydım, bu kadar çok okuyup profesör falan olmazdım herhalde. Direkt tiyatro eğitimi alırdım.
Biliyorsunuz geçen sene Dilsiz diye bir hat sanatı temalı film çektik. Kendimi iyi hissettim oyunculukta.
Önümüzdeki günlerde bir film daha geliyor.
Bu kez kendimi, Mim Kemal Öke'yi oynayacağım.
Kendini arayan İngiliz bir rock müzisyeninin İslam'la tanışmasını konu ediniyor. Ama öyle bir klasik bir hidayet öyküsü falan düşünmeyin...
Hayatın her rengini konu alan, müzikli, rock'lı ve arayışı konu edinen bir film. Bir sahnesinde müzisyen gence Kuran-ı Kerim veriyorum mesela.
Bana Müslüman olmamı mı istiyorsun? diye soruyor. Hayır, mutlu olmanı istiyorum,’ diyorum.”